Ne Zor Şeymiş Be Kardeşim!

Kültürlü, bilgili bir insan olma, gündemi takip etme baskısıyla hareket etmiş biriyim. Hakları da vardı, bir insan etrafındaki gerçeklere hakim olamazsa doğruyu yanlıştan nasıl ayıracaktı? Yahut, doğru bildiklerini neye dayanarak söyleyecekti? Okuyalım okumasına, söyleyelim söylemesine ama okunanın, söylenilenin ötesinde bir dünyada yaşıyoruz artık.

Okuduğumuz haberin gerçek olup olmadığını, işin aslının ne olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz çaresizce. Ölen canların dahi milliyeti, ideolojisi, dili veya dinine göre ölümüne değer biçiyoruz. Ananasın, ayakkabı kutusunun, marjinalliğin ve büyük bir bilgi karmaşasının arasında açıkçası gündemi takip etmekte zorlanıyorum. Tam da bu dönemde olmasını istedikleri bir nesilin üyesiyim ben. A’nın B ile yarışının arasında harcanan bir nesil…

Kafası karışık, olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanan, zaten gücümüz neye yetecek ki diye düşünüp  geri planda durmayı düşünen…

Sabahattin Ali’nin hayatı da doğrular arayışında harcanıp gidenlerden sadece biri. Hapis dönemi, zorluklar içinde geçen yıllar sonrasında 1947 yılında “Ne zor şeymiş” başlıklı bir yazı yazıyor gazeteye. Yazıya bakıldığında anlıyoruz ki aslında halen pek bir şey değişmemiş.

Adaletsizlik, kaos, insanoğlunun yalnızlığı daha da artmış sanki… O günlerden bugüne kalan tek şey ise gözü yaşlı çocukların ve annelerin varlığı. Bunlar arasında yaşamak gerçekten ne zor şeymiş be kardeşim! Sokakta açlıkla mücadele eden insanlarla zenginlikten boğulanları yan yana görmek ne zor…

Sabahattin Ali zamanlaman manidar!

İşte Sabahattin Ali’nin o yazısı:

“Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer… Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.

Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarda taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…” Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi? “

You May Also Like

3 Liralık Alışveriş

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir