İthaka’ya Doğru: Didem Mollaoğlu

“İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman dile ki uzun sürsün yolculuğun. Serüven dolu, bilgi dolu olsun. Hiç aklından çıkarma İthaka’yı. Oraya varmak senin başlıca yazgın. Ama yolculuğunu tez bitirmeye kalkma sakın. Varsın, yıllarca sürsün daha iyi. Sonunda kocamış biri olarak demir at adana. Yol boyunca kazanmış olduğun bunca şeylerle zengin, İthaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan. Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka, o olmasa yola hiç çıkmayacaktın. Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka…”

Judith Malika Liberman-Masal Terapi / Aşık Karınca Masalı

Didem Mollaoğlu’nun hayatındaki değişim Aşık Karınca Masalı’ndaki bu parçayı okumakla başladı. Bugüne kadar toplumun ve ailesinin ondan beklediği şeyleri yaparken kendini unuttuğunu biliyordu. Tam da bu sebeple yolculuğa çıkmaya ve onu mutsuz eden işinden istifa etmeye karar verdi. Kararından 5 saat sonra ise işten çıkarıldı. Böylece kendini, İthaka’yı bulmak için çıktığı sonsuz yolculuğu başladı.

Bir kadının korkularına rağmen yola çıkmasıyla başladı bu hikâye…

İlk sorum hikayen üzerine olacak. Didem Mollaoğlu kimdir? Hikayesi nedir?

1978 Samsun doğumluyum. Çocukluğum ve gençliğim Karadeniz Ereğli’de geçti. Babam ve annem Erdemir’de çalışıyordu. Üniversite döneminde Ankara’ya taşındım. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklam bölümünü bitirdim. Sonra İstanbul’da bir ajansta çalışmaya başladım. İstanbul’a geliş sürecim böyle başladı.

Farklı halkla ilişkiler ajanslarında çalıştım. Benim için kırılma noktası 2005 yılında oldu. Büyük bir halkla ilişkiler ajansındaydım. Müşterilerim de epey büyüktü. Bir gün müşteri ile kavga ettim. Derken o gün istifa etmeye karar verdim.

Ardından Au Pair olarak İngiltere’ye çalışmaya gittim. Benim için oldukça zor bir deneyimdi, çok kötü ailelere denk geldim. Buna rağmen orada kalmaya devam ettim. 2 sene Londra’da yaşadım. Garsonluk, temizlikçilik, çocuk bakıcılığı gibi birçok iş yaptım. 2. Senede vizem bittiği için Türkiye’ye geri döndüm ve iletişim ajansında çalışmaya başladım ardından da en son işten çıkarıldığım firmanın kurumsal iletişim departmanındaydım.

İşinden ayrılma süreci nasıl gelişti?

Çalışmayı çok severim. Varımı yoğumu koyarak, kendimi helak ederek çalıştım her yerde. Yine de dönüp baktığımda bir şeyler eksikti hayatımda. Mutsuzdum. Bunun da sebebini çok anlayamıyordum.

Bütün resmi tatilleri ve yıllık izinleri önceden belirleyip, uçak biletlerini alıp seyahat ediyordum. En son 2014’te Transsibirya gezisi yaptım. Oradan döndükten sonra bende film koptu. Ne ofise ne işe adapte olamadım. Zihinsel ve ruhsal olarak orada değildim. Kişisel olarak arayışa girdim. Yogaya, meditasyona başladım. Bu durum kendimle yüzleşmeme vesile oldu. Orası ilk domino taşının düştüğü yer, sonra hepsi çorap söküğü gibi geldi.

İkinci domino taşı nerede düştü?

Çok mutsuzum, işten ayrılmak istiyorum ama ne yapacağımı da bilmiyorum. O dönemde çok fotoğraf çekiyordum, profesyonel fotoğrafçı olmak istiyordum ama cesaret edemiyordum. İşimi, düzenli maaşı bırakmak ve risk almak korkutuyordu.

Bir sabah iş yerinden arkadaşıma “İşten istifa etmek istiyorum ama param yok. Para biriktirip bir sene sonra istifa ederim” dedim. 5 saat sonra işten çıkarıldım.

İşten çıkarılınca ne yapacağımı düşünmeye başladım. Bir yandan işe başlamak istemiyorum ama kirada olduğum ve çok sevdiğim bir evim var. Yeni eşyalar almışım… Ödemem gereken bir sürü şey var. Yaklaşık 4,5 ay dolandım, durdum, karar veremedim.

O dönemde arkadaşım ev arıyordu. Benim de aklıma oturduğum evi kiraya vermek geldi. Böylece düzenimi bozmamış olacaktım. Tam arkadaşımı arıyordum ki ev sahibimden telefon geldi. Ayvalık tarafına taşınmaya ve kirada oturduğum evi de satmaya karar verdiklerini söyledi. İskelede beklersin ve su soğuk diye giremezsin ya. Sonra bir arkadaşın gelir seni iter ve çat diye suya girersin. Benim yola çıkma hikayem de öyle oldu.

2 hafta içinde tüm eşyalarımı sattım, kedimi arkadaşıma verdim. 1 ay sonra da Nepal’le yolculuğa başladım. Şu anda işten ayrılalı 4 sene oldu. Yol hala devam ediyor.

“Bu zamana kadar annemin, babamın, toplumun benden beklediği şeyleri yapmışım. Ben ben olmamışım.”

Yola çıkmaya teşvik eden evrenin o işaretini almak mıydı?

Tabi. Çok net işaret vardı. O işareti görmeyen kişinin kör olması lazım (Gülüyor).

Bu işareti nasıl algıladığınızla da alakalı. Benim dışımda başka biri işten çıkarıldım, ev de gidiyor deyip depresyona girebilirdi. Bir başkası için felaket senaryosu olabilecek bir şey, benim hayalimi gerçekleştirmeme vesile oldu.

Ne yapacağım diye düşündüğüm dönemde Judith Malika Liberman’ın Masal Terapi kitabından rastgele bir sayfa açtım, Aşık Karınca Masalı’na ve

İthaka’ya Yolculuk şiirine denk geldim. Şiirin bir kısmı şöyleydi;

“İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman dile ki uzun sürsün yolculuğun. Serüven dolu, bilgi dolu olsun. Hiç aklından çıkarma İthaka’yı. Oraya varmak senin başlıca yazgın. Ama yolculuğunu tez bitirmeye kalkma sakın. Varsın, yıllarca sürsün daha iyi. Sonunda kocamış biri olarak demir at adana. Yol boyunca kazanmış olduğun bunca şeylerle zengin, İthaka’nın sana zenginlik vermesini ummadan. Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka, o olmasa yola hiç çıkmayacaktın. Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka…”

Bu benim diğer önemli işaretimdi. Sonra yeni aldım eşyalarımı sattım ve yolculuk başladı.

Hayatında bu süreçte neler değişti? Kendinde neleri gözlemledin?

Çok şey değişti. Hayatım tepetaklak oldu. 4 sene önceki Didemle şu anki Didem arasında çok fark var. Yoldaki Didemle de şu anki arasında çok fark var. Daha önce kendimden çok uzakmışım. Bana öğretilen şeyi harfi harfine yerine getirmek adına kendimi çok zorlamışım ve ruhumdan uzaklaşmışım aslında. Çok şükür ki bunlar oldu.

Bir paylaşımında “Sevilmek için, aferin almak için kendimden bir şeyler verirken, kendimi kaybettim” yazmışsın. Peki sence kendimizi kaybetmek uğruna neden bu konfor alanının içinde kalmayı tercih ediyoruz?

Çünkü o bize doğru olarak öğretilmiş. Bir kıyaslanma var. Bu ilkokulda başlıyor, iş hayatında emekli olana kadar, hatta emekli olduktan sonra bile devam ediyor. Sürekli bir şey yapma ve yaptığın şeyle değerli olma hali var. Belki ben hiçbir şey yapmak istemiyorum.

Döndükten sonra kendimi bulmak benim için en önemli şey oldu. Ben o zamana kadar annemin, babamın, toplumun benden beklediği şeyleri yapmışım. Ben ben olmamışım ki. İyi ki böyle bir şey başıma geldi. Kendi başıma istifa edecek cesarete sahip olur muydum emin değilim.

“Cesurlar en çok korkanlardır”

İlham veren hikayelere baktığında aslında kahramanın kusursuzluğuna, korkusuzluğuna vurgu yaparlar ama hiçbir zaman kahramanın korkularından bahsedilmez. O korkuları senden dinlemek istiyorum. Korkmanın ilerlemeye engel olmadığının en güzel örneğisin ve bunu söylemekten de çekinmiyorsun.

Benim kadar korkan var mıdır emin değilim. Ve ben hala böyle bir yolculuğu nasıl yaptığıma inanamıyorum. İki hafta içinde tek başıma yaptım bunları. Havaalanına ilk geldiğimde bir şaka içindeyim dedim kendime. Nepal’e gidecekmiş gibi hiç hissetmedim. Uçağa binerken ağlama krizine girdim. Dışarıdan beni izleyen birisi cenazeye gidiyor sanmıştır. Bir yandan dizlerim titriyor, bir yandan ağlıyorum.

Sadece 3 gün coach surfing’te kalacağım yer belli. Ne yol biliyorum, ne Nepal’i, ne de kafamda rota var. Bu benim için mümkün olacak bir şey değil. Hayatta her zaman saniyesi saniyesini planlamış ve bu plana göre yaşamış birisiydim.

İki günün sonunda geri dönmeye karar vermiştim ki Katmandu’daki ikinci günümde Coşkun Aral ile karşılaştım. Coşkun Abi benim yola devam etmeme sebep olan kişidir. Ona hikayemi anlattım. Yolun başındasın, kendine zaman ver, sonrasında her şey yoluna girecek demişti. Gerçekten de öyle oldu. Bir ay geçirdim ve yol devam etti.

Bir yerde dediğin gibi “Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir”. Mesele konfor alanından vazgeçmek ya da vazgeçememek aslında.

Cesurlar en çok korkanlardır sözünü çok seviyorum. Evet korku var ve her zaman olacak. Korkusuzluk diye bir şey yok. Ne yaparsan yap, yapmadığın, bilmediğin şeylere karşı her zaman korku olacak içinde. Çünkü ne olacağını bilmiyorsun. Bilinmezlik her zaman korkutuyor. Buna rağmen konfor alanından çıkmak mevzusu var ya. İşte her şey konfor alanından çıkmakla başlıyor. Eğer konfor alanında kalırsan gelişmen mümkün değil. Bilmediğin şeyleri deneyimlemek ve öğrenmek seni geliştiriyor.

Şu an mutluyum diyebiliyor musun?

Diyorum.

“Stantta, çiftlikte, tarlada, pazarda çalışarak harçlığımı çıkardım”

Deneyimlerini de sormak istiyorum. Şu an ne yapıyorsun? Geçimini nasıl sağlıyorsun?

Nepal’de başlayan yolculuğumu iş yerimden aldığım tazminat ile sağladım. Türkiye’ye döndükten sonra denemediğim iş kalmadı. Stantta çalıştım, çiftlikte çalıştım, pazarda sebze-meyve, takı sattım. Tarhana, salça, ekmek yapmayı öğrendim. Seferihisar’da yevmiyeli olarak mandalina toplayıcılığı yaptım. Bu zamana kadar harçlığımı bir şekilde çıkardım aslında.

Şu anda yoga hocalığı yapıyorum. Ailemin, arkadaşlarımın yanında kalıyorum. Artık bir sırt çantasıyla yaşadığım için alışveriş yapmıyorum. İhtiyacım olmayan hiçbir eşyayı almıyorum. Kozmetik için hindistan cevizi yağı, zeytinyağı, diş fırçası, diş macunu. Bunlar yetiyor bana. Kıyafet için de bir hafta aynı kıyafetleri giydiğim oluyor. Kirlenmediği sürece kullanıyorum. Eskiden bir giydiğimi bir daha giymezdim. Ne büyük bir külfetmiş hem kendim hem de dünya için. Epey bir sadeleştim bu anlamda.

Aklında kalan bir anı, tecrübe?

Çok fazla hikâye var… Mesela Tayvan’da tren istasyonunda görevli bir adamla tanışmıştım. O bana bir yere gitmemi söylemişti. Şu şehre gitme, şuna git dedi. Ben de adamı dinledim. Meğerse orası çok pahalı bir şehirmiş. Bir yerde kalmak günlük 30 dolardan başlıyor ve benim bütçem günlük 5 dolar.

Bütün gün yer aradım ve hiçbir yer bulamadım. Bir yandan açım, yağmur başlamış. Bir köşede oturup ağladığımı hatırlıyorum. İçimden keşke bir nam ( Budist rahibe)  ile tanışsam diye geçiriyordum. Biraz yürüdükten sonra marketin içinde bir nam gördüm. Ona durumumu anlattım. Bizimle gel, açsındır sen dedi. Sonra beni tapınağa götürdü, yemek ısmarladı. Nasıl yediğim hala gözümün önünde… Sonra bana yer ayarladılar, 3 gün boyunca orada kaldım. Beni arabalarıyla gezdirdiler, kuaföre götürüp saçımı kestirdiler.

Bahsettiğim Budist rahibenin ailesinden kimse kalmamış, 10 senedir kanserle savaşıyor. Bana “Yaptığım o kadar meditasyona rağmen ben bile bu hastalığı oldum. Kendimle ilgilenmediğim, kendimden ne kadar uzak olduğumu gördüm” demişti. Söyledikleri beni çok etkiledi. Benimle konuştuğunda herkesi affet, kendini affet, kendini çok sev diyordu. Konuşmalarımız bende birçok şeyin açılmasına sebep oldu.

Şu ana kadar yapmak isteyip de yapamadığın bir şey?

Yürüyerek seyahat etmek.

Gezi sırasında gübre dolu bir vagonda seyahat etmişsin…

Myanmar’da ucuz olsun diye üçüncü sınıf bilet aldım. Kompartımanda tahta koltuklar ve köylüler var. Turistler birinci ve ikinci sınıfta seyahat ediyorlar. Tabi köylüler evilerine gidiyor. 12-13 saat gübre çuvallarının arasında uyudum.

3 gün sonra başka bir yere gidecektim. Otostop çektim. Bir jeeple seyahat ettim. Jeepin sahibi malikanede kalıyormuş. Beni ağırladılar, biletimi aldılar. Özel bir şoförle götürdüler. O benim için çok acayip bir tecrübeydi. 3 gün önce gübre çuvalları arasında uyurken 3 gün sonra dünyanın en pahalı jeepinde seyahat ediyordum.

Esaretin Bedeli filminde bir söz vardı: Korkun seni mahkum eder, umudun seni özgür bırakır. Bu sözün sana çağrıştırdığını sormak istiyorum.

Ben şimdi özgürlüğümün peşindeyim. Her şeyden azade olmak mümkün değil. Yaşanmışlıktan kendimize kalan korkularımız, endişelerimiz kaygılarımız var. Hiç kimseye bağlı olmadan, kimseni onayını ve takdirini beklemeden adım atmak önemli. İşte o noktada özgürleşiyorsun. Ben 40 yaşından sonra bunu fark edebildim.

Sosyal medyada mesela, bir paylaşım yaparken düşünüyorum. Ben bunu neden paylaşıyorum? Kendimi mi kanıtlamaya çalışıyorum, takdir, aferin mi almak istiyorum diye. Çünkü sen eğer kendi kendini takdir edemiyorsan ve bunu başkalarından almak istiyorsan o zaman da özgürlüğünü kısıtlıyorsun.

Bize öğretilen şeyleriz biz. Biz biz değiliz ki. Tuttuğun takım bile anne babandan öğrendiğin bir şey. Ben tüm bunları sıyırdığımda, etiketleri kaldırdığımda geriye ne kalıyor?  “Sana hiçbir şey öğretilmemiş halinle ne olurdun acaba” sorusunu öğretti bana bu yol. O yüzden bu yolda olmaktan, bunu keşfetmeye çalışmaktan dolayı mutluyum.

Son olarak eklemek istediklerin…

Kurtlarla Koşan Kadınlar’ın yazarı Clarissa Estes’in çok sevdiğim bir sözü var:

“Eğer kalıba uymayı çalıştıysanız ve bunu beceremediyseniz şanslı olduğunuz söylenebilir. Bir şekilde dışlanmış biri olabilirsiniz ama öte yandan ruhunuzu korumuşsunuz demektir. “

Kalıba uyamadığımda bende bir eksiklik var diye düşünürdüm ama öyle değilmiş. Sadece ona uygun değilmişim. Zihin bilmediği şeyi sevmez. İlk adım her zaman zor olsa da onu atabilme gücü ve cesareti çok önemli. Öğrenilecek ve deneyimleyecek o kadar sonsuz şey var ki. Yapamayacağı bir şey yok insanın. Sadece yapmak istediği ve istemediği şeyler var.

You May Also Like

Öteki’nin Yanında 30 Yıl: Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu

Değişimden Korkma, Değişimle Dans Et: Çiğdem Berk

Tüm Hikayeler Gitmekle Başlar: Aliye Saygı

Cesaret Korktuğun Şeydir: Nazlı Yılmaz

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir